Coğrafyanın Dilinden / KEŞİFLER
Sayfa Yükleniyor. Lütfen bekleyiniz...

Anasayfa
cografyanindilinden.somee.com


COĞRAFYANIN DİLİNDEN
KEŞİFLER









GÖBEKLİTEPE KEŞFİ

Göbeklitepe, 1963 yılında İstanbul Üniversitesi ve Chicago üniversitesi ortak yürütülen yüzey çalışmaları sırasında keşfedilmiş, "V52 Neolitik Yerleşimi" olarak tanımlanmıştır.

Göbeklitepe, Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ndeki Şanlıurfa ilinin 18 km kuzeydoğusunda, Haliliye ilçesine bağlı Örencik köyü yakınlarında yer alan Neolitik bir arkeolojik sit alanıdır.

MÖ 9600–9500 civarına tarihlenen Göbeklitepe, dünyanın şu ana kadar bilinen en eski tarihî yapısıdır. Bazı popüler kaynaklarda "tarihin sıfır noktası" nitelendirmesiyle de anılmaktadır. Yapıt, dünyanın bilinen en eski megalitleri olan taş sütunlarla, bir dizi büyük dairesel yapıdan oluşmaktadır.[4] Çanak Çömleksiz Neolitik Çağ'a ait olduğu düşünülen bu yapıda T biçimindeki 10-12 dikilitaş yuvarlak planda dizilmiş, araları ise taş duvarlarla örülmüştür. Yapının merkezinde daha yüksek boyda olan iki dikilitaş, karşılıklı olarak yerleştirilmiştir.[4] Bu dikilitaşların çoğu üzerinde insan, eller ve kollar, çeşitli hayvan ve soyut semboller, kabartılarak veya oyularak betimlenmiştir.

Göbeklitepe, bir yerleşim yeri değil, kült merkezi olarak tanımlanmıştır. Buradaki kült yapıların tarım ve hayvancılığa yakın olan son avcı grupları tarafından inşa edilmiş olduğu anlaşılmaktadır.[8] Bu durumda bölgenin en erken kullanımının Çanak Çömleksiz Neolitik Çağ'a, yani günümüzden en az 11.600 yıl öncesine dayandığı ileri sürülmektedir. Göbeklitepe'deki en eski faaliyetlerin tarihlendirme olanağı şimdilik yoktur; fakat bu anıtsal yapılara bakıldığında Paleolitik Çağ'a kadar uzanan, birkaç binyıl daha eskiye, epipaleolitike kadar giden bir geçmişi olduğu düşünülmektedir. Göbeklitepe'nin bir kült merkezi olarak kullanımının MÖ 8000 tarihine kadar devam ettiği ve bu tarihten sonra terk edildiği, başka veya benzer amaçlarla kullanılmadığı anlaşılmaktadır.

Göbeklitepe'nin keşfinden sonra bölgede yapılan yüzey araştırmalarında Neolitik Çağ'a ait birçok sit alanı daha bulunmuştur. 2019 yılında Karahantepe'nin detaylı araştırılması sonrası Göbeklitepe'nin benzersiz olmadığı, bölgede benzer nitelikte birçok yerin olduğu ortaya çıktı. 2021 yılında Göbeklitepe'nin de dâhil olduğu bu arkeolojik sit alanı topluluğuna Taş Tepeler (diğer adı Neolotik Çağ Araştırmaları Projesi) adı verildi. Bu arkeolojik sitlerinin büyük kısmı tepelik alanlarda olduğu için projeye Taş Tepeler adı verildi.

Göbekli Tepe, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'nun koruması altındadır. Diyarbakır Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü'nün 27.09.2005 tarihli ve 422 numaralı kararıyla I. Derece Arkeolojik Sit Alanı olarak tescil edilmiştir.

Kaynak: Wikipedia

 





PATLAYARAK GEZEGENİ SOĞUTAN YANARDAĞ BULUNDU

1831'de patlayarak gezegenin soğumasına yol açan yanardağ 200 yıl sonra bulundu.

19. yüzyılın en büyük volkanik patlamaları arasında sayılan bu olay, Kuzey Yarımküre'deki sıcaklıkların 1 derece düşmesine neden olmuştu. İklimin soğuması sonucu ekinler ölmüş ve çeşitli yerlerde kıtlıklar patlak vermişti.

Birleşik Krallık'taki Saint Andrews Üniversitesi'nden Dr. William Hutchison liderliğindeki araştırmacılar, Grönland buz örtüsüne hapsolan külleri analiz ederek yanardağı saptadı. 1831'deki patlama daha önce Filipinler'deki Babuyan Claro veya Akdeniz'deki Ferdinandea'yla ilişkilendirilmiş ancak bu teoriler, çalışmalarla desteklenememişti.

Araştırmayı yürüten ekip Grönland'daki buz çekirdeklerini inceleyerek sülfür miktarının, 1831'de Kuzey Yarımküre'de bir patlama yaşandığına işaret ettiğini buldu.Bilim insanları ayrıca kül ve 0,02 milimetreyi aşmayan uzunluktaki volkanik cam parçalarını analiz etti. Rusya ve Japonya'daki meslektaşlarıyla işbirliği yapan ekip, örneklerin Simuşir Adası'ndaki Zavaritski Kalderası'ndan alınanlarla eşleştiğini ortaya koydu.

Adadaki kalderanın 1700'le 1900 arasında oluştuğu tespit edildi. Yeni bulgularından önce Zavaritski'de bilinen son patlama MÖ 800'de gerçekleşmişti. Çalışma, ücra bölgelerdeki yanardağların yakından takip edilmesi gerektiğine de dikkat çekiyor.
Dr. Hutchison, "Bunun gibi çok sayıda yanardağ var ve bu da bir sonraki büyük patlamanın ne zaman veya nerede meydana gelebileceğini tahmin etmenin ne kadar zor olacağını vurguluyor" açıklamasında bulundu.

Kaynak: İndependent Türkçe

 



VAR OLMASI MÜMKÜN OLMAYAN DEVASA GEZEGEN KEŞFEDİLDİ

Bilim insanları devasa bir gezegen buldu; bu gezegen o kadar büyük ki var olmaması gerekiyordu. Gezegen, Dünya'dan 13 kat daha büyük. Güneşimizden 9 kat daha küçük bir yıldızın etrafında dönüyor. Dolayısıyla ikisi arasındaki oran, Dünya ve Güneşimiz arasındakinden 100 kat daha fazla.

İlk kez bu kadar yüksek kütleli bir gezegen, bu kadar düşük kütleli bir yıldızın yörüngesinde görülüyor. Pensilvanya Eyalet Üniversitesi'nden Suvrath Mahadevan, "Bu keşif, evren hakkında ne kadar az şey bildiğimizi vurguluyor" dedi. Ancak bilim, yeni makaledeki LHS 3154 diye bilinen yıldızın etrafındaki diskin, bu kadar büyük bir gezegen oluşturmak için yeterli malzemeye sahip olamayacağını öne sürüyor.

Mahadevan, "LHS 3154 adlı düşük kütleli yıldızın etrafındaki gezegen oluşturan diskin bu gezegeni oluşturmak için yeterli katı kütleye sahip olması beklenmiyordu" dedi.

Araştırma Science'da yayımlandı.

Kaynak: Independent Türkçe

 







6 GEZEGENİN SENKRONİZE HALİNDE DÖNDÜĞÜ YENİ BİR GÜNEŞ SİSTEMİ KEŞFEDİLDİ

Astronomlar, milyarlarca yıldır dış etmenlere maruz kalmadan var olmayı başarabilmiş ve tamamıyla senkronize halde hareket eden bir güneş sistemi keşfetti. Astronomlar, milyarlarca yıldır dış etmenlere maruz kalmadan var olmayı başarabilmiş ve tamamıyla senkronize halde hareket eden bir güneş sistemi keşfetti.

Güneş sisteminin keşfi için NASA'nın Geçiş Halindeki Öte Gezegen Araştırma Uydusu (TESS) ve Avrupa Uzay Ajansı'nın CHEOPS Teleskobu kullanıldı.Araştırmacılar, gezegenlerin hiçbirinin sistemin güneşine yaşama elverişli bir uzaklıkta bulunmadığı için sistemde yaşam olmadığını tahmin ediyor.

Sistemin merkezinde bulunan HD 110067 adlı güneşin başka gezegenleri olabileceğini düşünen araştırmacılar, şimdiye kadar keşfedilmiş gezegenlerin güneş etrafındaki bir tam turlarının 9 ile 54 gün arasında değiştiğini aktardı. Araştırmacılar, bizim güneş sistemimiz dahil tüm sistemlerin bu senkronize halde oluştuğunu ve sonrasında göktaşları gibi dış etmenler sonucu gezegenlerin hareketlerinin değiştiğini tahmin ederken, her 100 sistemden 1'inin senkronize hareketi koruduğunu kaydetti.

Araştırmanın yazarlarından Enric Palle, senkronize hareket eden yakşalık 50 güneş sisteminin keşfedildiğini ancak hiçbirinin HD 110067 kadar çok gezegeni olmadığını belirtti.

Kaynak: NTV

 







SAMANYOLU MERKEZİNDEKİ KARADELİĞİN MAKSİMUM HIZDA DÖNDÜĞÜ KEŞFEDİLDİ

Yeni bir araştırmada bilim insanları, Samanyolu Galaksisi'nin merkezinde yer alan Sagittarius A* adlı süper kütleli kara deliğin dönüş hızını hesaplamaya çalıştı. Ünlü fizikçi Albert Einstein'ın Genel Görelilik denklemlerinde bir kara deliğin dönüşü, "a" adı verilen bir miktarla ölçülüyor. Burada "a"nın 0 ve 1 arasında olması gerekiyor. Dolayısıyla "a = 0" kara deliğin dönmediği anlamına gelirken, maksimum dönüş ise "a = 1" denklemiyle ifade ediliyor.

Monthly Notices of the Royal Astronomical Society adlı hakemli bilimsel dergide yayımlanan yeni araştırmada Samanyolu'nun merkezindeki kara deliğin dönüşünü tahmin etmek isteyen araştırmacılar, radyo ve X-ışını gözlemlerini taradı.

Kara deliğin yakınında meydana gelen çerçeve sürüklenmesi (Genel Görelilik Teorisi'nde uzay zamanın dönen bir cisim etrafında salınması) nedeniyle, bu bölgedeki materyalden gelen ışığın spektrumu bozuluyor. Bulgular Sagittarius A*'nın değerinin 0,84 ve 0,96 arasında olduğunu gösterdi. Bu da kara deliğin muazzam bir hızda döndüğü anlamına geliyor.

önceki araştırmalar, Sagittarius A*'nın öngörülemez davrandığını ve galaksi merkezinin son derece kaotik olduğunu ortaya koymuştu.

Kaynak: Independent Türkçe

 







HATTUŞA'DA YENİ ANADOLU DİLİ KEŞFEDİLDİ

UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer alan Boğazköy-Hattuşa'da daha önce bilinmeyen bir dil gün ışığına çıkarıldı.

Milattan önce 1650-1200 yılları arasında Hitit İmparatorluğu'na başkentlik yapan Hattuşa'da yürütülen arkeolojik kazılarda, ilk kez rastlanan bir Anadolu dilinde yazılmış bir tablet bulundu.

Hattuşa'da 100 yılı aşkın süredir Alman Arkeoloji Enstitüsü direktörlüğünde devam eden kazı çalışmalarında, bugüne kadar 30 bine yakın çivi yazılı tablet çıkarıldı. Tabletlerde yer alan metinler büyük çoğunlukla Hititçeydi ancak Luvice, Palaca ve Hattice pasajlar da tespit edilmişti.

Würzburg Üniversitesi'nden yapılan açıklamaya göre, bu yılki kazılar bir sürprizle sonuçlandı. Keşfedilen yeni bir tablette Hititçe yazılan ritüel metninin içinde, şimdiye kadar bilinmeyen dilde bir bölüme rastlandı.

Kazıdan elde edilen bulgular üzerinde çalışan Würzburg Üniversitesi Profesörü Daniel Schwemer, ritüel metninde keşfedilden dilden "Kalaşma ülkesinin dili" olarak bahsedildiğini bildirdi.

Keşfedilen dil şu an için kayıtlara "Kalaşmaca" olarak geçti. Kalaşmaca henüz çözümlenemedi ancak Marburg Üniversitesi'nden Elisabeth Rieken, Hint-Avrupa dil ailesine mensup Anadolu dillerinden biri olduğunu doğruladı.

Kaynak: Euronews

 







Web Tasarım & Admini: Tuğrulhan Gülay (Coğrafyacı & Coğrafya Öğretmeni)
Web hosting by Somee.com